https://playdotjs.com/

15 Eylül 2023 - Cuma

DARAĞACINDA CAN VEREN VATAN EVLATLARI

Oyun kurucular aynı… Oyun aynı…Sahne aynı…

Yazar - Halis Güler
Okuma Süresi: 8 dk.
524 okunma
Halis Güler

Halis Güler

-
Google News

Hücreler…

Ayak ucundan akan lağım...

Bacaklarına doğru seni tırmalayan fareler…

Kan ve idrar kokusu sinen taş zemin ve duvarlar…

Tavanlarında insan çığlıkları…

Bir insanın ayakta durabileceği şekilde tabutluklar…

Kafanda beynini kavuran lambalar...

İşkenceler…

Filistin askıları…

Erkeklik organına verilen elektrik...

Falakalar…

Joplar…

Veeeee…

Patlayan bombalar…

Parçalanan cesetler…

Ya da;

Bir sağdan bir soldan denilerek darağacında can veren vatan evlatları...

****

Değerli dostlar, bu yazı uzun…

Ama okuyun, okuyun…

****

Anadolu’nun gariban çocuklarıydı…

Vatan, bayrak denilince yürekleri kıpır kıpır oluyordu…

Önce bu ruh öldürülmeliydi...

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün etrafında saf tutup kurtuluş mücadelesi veren bu büyük milleti birbirine düşürmek lazımdı...

Türkiye üzerinde planları olan başta Amerika ve Yahudizmin işbirlikçileri kolları sıvamışlardı…

Hani demiştim ya;

Ah o lanet olası NATO’ya giriş…

Ekonomimizi teslim alan lanet olası Marshall yardımları…

İşte o andan itibaren;

Kanlı bir oyun sahneleniyordu!..

Türkiye iki gruba ayrılmıştı…

Komünizm tehlikesi denilerek;

Devrimciler…

Türkçülük elden gidiyor denilerek;

Ülkücüler…

Din elden gidiyor denilerek;

Gariban Anadolu çocukları...

Ya da;

Solcular…

Sağcılar…

Ya da;

Komünistler…

Faşistler…

denilerek;

Öğretmeni, polisi, hakimi, savcısı, devletin her kademesini bölmüşlerdi...

Dün omuz omuza bu toprakları vatan yapanlar, bugün birbirlerine kurşun sıkıyordu…

Ölüm kokusu sarmıştı yurdun her yanını…

Gün geçmiyordu ki, bir, iki üç, hatta 10 vatan evladı düşmesin toprağa…

Devrimci mi?..

Ülkücü mü?..

Ne farkeder!..

Sokakta öldürüldüler…

Okulda öldürüldüler…

Evlerinde öldürüldüler…

Hayatta kalanlar mı?..

Amerika kahpesinin, Irak’ta, Guantanamo kamplarında yaptığından daha beter insanlık dışı işkencelere maruz kaldılar…

Zindanlar…

Hücreler…

Ayak uçlarından akan lağım…

Bacaklarına doğru seni tırmalayan fareler…

Kan ve idrar kokusu sinen taş zemin ve duvarlar…

Tavanlarında insan çığlıkları…

Bırakın oturmayı, yatmayı…

Bir insanın ayakta durabileceği şekilde tabutluklar...

Kafanda beynini kavuran lambalar...

İşkenceler…

Filistin askıları…

Erkeklik organına verilen elektrik...

Falakalar…

Joplar…

Veeeee…

Bir sağdan bir soldan denilerek darağacında son bulan hayatlar...

Ya da;

Patlayan bombalar…

Parçalanan cesetler...

Kara toprağa düşen, kardeş kurşunu yiyen, ülkücü ya da devrimci aslan gibi fidanlar...

Ne farkeder ülkücü olmuş, devrimci olmuş ne farkeder ha!..

Hepsi de bu vatanın özbeöz evladı...

İşte onlardan birini anlatacağız bütüüüün ülkücü-devrimci ölen binlerce gencimizi anarak bugün değerli dostlar...

1948’de İstanbul’da doğdu…

Aslen Çorumlu’ydu…

Yetim büyüdü…

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ni kazandı…

Türkiye’de kardeş kavgasının zirveye çıktığı yıllarda 18 yaşında çıktı gurbet ellere…

Ülkücüydü…

Devrimciler gibi o da Türkiye sevdalısıydı…

1970 yılının Muharrem ayıydı… Oruç tutmak için sahura kalktılar birkaç arkadaşı ile… Gece 3-4 civarıydı… Tam o sırada kapıları çalındı… Açtılar, bir grup ülkücü…

Yüksek Öğretmen Okulu’nda ülkücü öğrenciler, solcular tarafından kuşatılmış… Ülkücüler toplanıp arkadaşlarını kurtaracaklarmış...

72 saat mahsur bırakılan ülkücü arkadaşlarına yardım edebilmek için ülküdaşlarıyla birlikte Yüksek Öğretmen Okulu'na gelir. Mahsur kalan arkadaşlarına ekmek götürmek ister. İşte o anda silahlar patlar…

Kurşunlar yağar gecenin karanlığında…

Veeee aslan gibi bir vatan evladı düşer toprağa…

Gelin bu anı, 23 Kasım 1970’te yine solcular tarafından ciğerlerine pompa ile hava basılarak öldürülen Dursun Önkuzu’nun kız kardeşinin ağzından dinleyelim.

“Birkaç ay önce Yüksek Öğretmen Okulu’nda bir arkadaşı şehit edilmişti. Ağabeyim o olayı bizlere gözyaşları içerisinde anlatmıştı. Anneme kan lekeleri olan bir ceketini saklamak üzere yıkamamasını tembih ederek emanet etmişti. “Bu kan Süleyman’ın kanı sakın yıkama, mübarek şehit kanı; yarın Allah’ın huzurunda şahitlik edecek inşallah” demişti. Kendisinin de birkaç ay önce söylediği bu sözden sonra aynı kaderi beklediğini nerden bilsin. Ah canım abim…”

Ruhları şad olsun…

Dursun Önkuzu, onu kucağına alır ve Ankara Numune Hastanesi’ne yetiştirir…

Omuriliğine saplanan kurşuna 5 gün direnir ve son nefesini verir daha 22’sinde…

Tarihler 23 Mart 1970’tir…

İşte o genç, Süleyman Özmen’dir…

Hani, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun;

Öz menem… Öz menem...

Onlar kabuk…Öz menem…

Sen yelde savrulan kül...

Yüreklerde köz menem!..

Ülkü uğrunda şehid,

Men Süleyman Özmen’em…

dizeleriyle dile getirdiği vatan evladı…

Eyüp sırtlarında yatıyor şu an Süleyman Özmen baş ucunda sevdalısı olduğu Türk Bayrağı ile…

Ben vatandaş Halis Güler, gittim mezarına, dua ettim Süleyman Özmen'in nezdinde tüm ülkücü-devrimci kara toprağa düşenlere…

Veee tabii ki, kardeşi kardeşe kırdıran soysuzlara da lanet ettim...

Değerli dostlar;

Kimler kardeş kurşunlarıyla düşmedi ki toprağa;

Ruhi Kılıçkıran, Dursun Önkuzu, Recep Haşatlı, Hikmet Tekin, Gün Sazak ve daha binlercesi…

Kimler Amerikan uşağı piçler tarafında idam sehpasında can vermedi ki;

Mustafa Pehlivanoğlu, Cevdet Karakaş, İsmet Şahin, Fikri Arıkan, Cengiz Baktemur, Ali Bülent Orkan, Ahmet Kerse, Halil Esendağ, Selçuk Duracık, Necdet Adalı, Erdal Eren, Necati Vardar, Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun…

Tabii devrimci gençliğin önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan da kefere Amerika ve Türkiye’deki hain işbirlikçileri tarafından boyunlarına yağlı urgan geçirilenlerden...

Ruhları şad olsun…

***

Bak ey Türk evladı…

Bu kafayı sıyırmış kardeşinizi iyi dinleyin…

Şimdi gelin bir muhasebe yapalım…

Bana particilik yapan, siyasetçilerin marabası olanlar, piyonluk yapanlar kızacaklar şu sözlerime ammmaaaa;

İstedikleri kadar kızsınlar…

Bana laf yetiştireceklerine, eğer vicdanları varsa alsınlar kelle-i şeriflerini ellerinin arasına da bir düşünsünler?..

Bu çocuklarımız, binlerce evladımız niçin öldü diye...

Peki dostlar; siz hiç düşündünüz mü?..

Bu vatanın binlerce pırıl pırıl gençleri niçin öldü?..

Şimdi kalksalar ve şu Türkiye manzarasına baksalar;

Birbirlerini namussuzlukla, şerefsizlikle, hırsızlıkla, vatan hainliği ile suçlayan siyasetçileri;

Türklüğü ayaklar altına alan partileri;

Vatan-millet, beka diyen sahte milliyetçileri;

Sahte Atatürkçüleri;

Din tacirlerinin emrinden çıkmayan bu halkı;

Uçkuruna düşkün sapık şeyhleri;

Cemaatleri;

Tarikatları;

Soyguncuları;

Talancıları;

Gaspçıları;

Rantçıları;

Hırsızları;

Arsızları;

Namussuzları;

Tecavüzcüleri;

Yazmaktan utandığım aile içi tecavüz ve tacizleri;

Sokaklarda öldürülen kadınları;

Velhasılı kelam ahlaken çökmüş şu topluluğu görseler; inanın bana, “Biz bunlar için mi öldük, vah bize” derler…

Şimdi siz Deniz Gezmiş’e vatan haini diyebilir misiniz?..

Aslaaaa...

Günümüzdeki hainleri görünce Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan vatanseverdi…

Peki; Mustafa Pehlivanoğlu, Recep Haşatlı, Süleyman Özmen, Dursun Önkuzu faşist miydi?..

Aslaaaa…

Günümüzdeki faşistleri görünce onlar “Yaratılanı yaratandan ötürü sevenlerdi...”

Onlar, kefere Amerika ve Yahudizmin uşakları tarafından bir oyunun içine çekildiler veee birbirlerini öldürdüler…

Bu topraklar çok hain gördü değerli dostlar çok...

Kanlıydı…

Kimi zaman içimizden biriydi…

Kimi zaman dışımızda…

Ama hiç eksik olmadı haini de, piyonu da, oyuncu ve oyun kurucu kefereleri de…

Veee cumhuriyet tarihimizin en hain kalkışmasını yaşadık…

Milletine kurşun sıkan askerleri de gördük…

Askerini boğazlayan milleti de!..

Kendi evladının kurşunlarına hedef olan babaları da gördük…

Babasına kurşun sıkan paşaları da…

En acısı da saçını başını yolan “Oğluuuuuummm, yavruuuuummm” diye feryad eden cefakar anaları da gördük…

Dostlar;

Türk gibi olamadık, Türk gibi düşünemedik, Türk Milleti vasfını kaybedip sıradan bir topluluk olduk…

Aklımızı kimi zaman kiraya verdik, kimi zaman sattık!..

Bakın şu hale;

Ahlâksızlık dizboyu…

Din bezirgânları ortalıkta…

Atatürk ve cumhuriyet düşmanları meydanı boş bulmuşlar…

Taşlar bağlanmış, itler sokakta…

Oyun kurucular aynı…

Oyun aynı…

Sahne aynı…

Sadece senaryo ve piyonlar farklı...

Bugün zalimlerin 12 Eylül'ü…

Keferelerin uşaklarının yaptığı 1980 darbesinin yıldönümü...

Amerikan piyonu, Yahudizmin hizmetindeki eli silahlı zalimlerin, özbeöz Türk çocuklarını önce birbirine düşürüp sonra da zindanlarda çürüttüğü, "Asmayalım da besleyelim mi" dedikleri bir bir fidanları darağacına çektiği Kara 12 Eylül…

Allah’ın laneti o zalimlerin üzerine olsun…

Eveeeet değerli dostlar;

Ders alınır mı?..

Bilmem…

Ammmmaaa eğer ders alınmaz, hala keferelerin piyonu olmaya devam edersek var ya; -ki ediyoruz-

İşte o zaman;

Dilim varmıyor söylemeye, kalemim yazmıyor….

Sağlıklı günler diler, kafayı sıyırmış vatandaş Halis Güler...

Selamlar, sevgiler...

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.