Cumhuriyetin 100. yılda yolumuz İnebolu’ya düştü
Heykeli ve önündeki yazıyı yakından inceleyince, tarihin derinliklerine yolculuk başlıyor
Ramazan Şensoy
-Samsun’a giderken yolumuz İnebolu’ya düştü. Kastamonu üzerinden akşam karanlığında, otomobil ile Küre Dağları’nın içinde kıvrılan asfalt yollardan, yolun ne kadar zor olduğu konusunda söylenerek ve biraz da korkarak İnebolu’ya indik.
Akşam yemeği için atıştırmalık bir şeyler bulup karnımızı doyurduk ve uyumak için öğretmen evine yerleştik. Karadeniz’in sürekli sahili döven dalga sesleri arasında, yarı uyur yarı uyanık sabahı yaptık.
Sabah erken kahvaltımızı edip, kargalardan önce kendimizi sokağa attık. Daha önce iş amaçlı birkaç defa gittiğim İnebolu’yu eşimle birlikte dolaşmaya başladık.
Gözümüze ilk çarpan; sırtında mermi, kucağında bebek taşıyan kadın heykeli. Kadının arkasında kağnı arabasına koşulmuş mandaların yularını çeken bir erkek, kağnı arabasının arkasında sırtında top mermisi taşıyan iki erkeği temsil eden bronz heykeller. Denizi arkanıza alıp heykellere baktığınızda, heykellerin arka cephesinde, sol tarafta 1800’lerin sonlarında yapılmış, bugün bile mimarisi ile ihtişamını koruyan o zamanın iş hanı, Kurtuluş Savaşı yıllarında sevkiyatın koordinasyon merkezi, bugün müze olarak kullanılan Türk Ocağı binası. Heykelin sağ arka tarafında bugün belediye binası olarak kullanılan başka bir ihtişamlı tarihi yapı.
Heykeli ve önündeki yazıyı yakından inceleyince, tarihin derinliklerine yolculuk başlıyor…
Bir zamanlar Karadeniz’i Türk gölüne dönüştüren, neredeyse Akdeniz’i de Türk gölüne dönüştürecek kadar sınırlarını genişletip Fas’a ve Atlas Okyanusu’na kadar genişleten Osmanlı Devleti; altı milyon sivilin, on milyon askerin yaşamını yitirdiği 1. Dünya Savaşında Mustafa Kemal’in önderliğinde Çanakkale’de emperyalistlere geçit vermediği halde, ortakları yenildiği için 1. Dünya Savaşı’nda yenik sayıldı.
Savaş sonrası imzalanan Sevr Anlaşması gereği Osmanlı Devleti’ni tasviye edip, sembolik devlet haline getirmeye çalışan emperyalistler, Anadolu’yu paylaşım planını uygulamaya ve Anadolu’yu işgal etmeye başladılar.
Mustafa Kemal önderliğindeki bir grup ‘’Çılgın Türk’’, Anadolu’nun ve Trakya’nın çeşitli yerlerindeki ‘’Çılgın Türkler’’ le güçlerini birleştirerek Kurtuluş Savaşı’nı başlattılar. O günün koşullarında bir mucizeyi gerçekleştirip, gidişata dur dediler.
Arkasından işgalcilerin Anadolu’dan sürülüp atılması, Lozan Antlaşması ve Cumhuriyet’in ilanı gelir.
Hasan İzzetin Dinamo’nun ‘’Kutsal İsyan’’ kitabında da anlattığı gibi; meşe palamudu, üzüm hoşafı ve peksimet ile karnını doyuran askerimize, yamalı gömleğini gönderen… Açlık ve hastalıktan kırılan Anadolu insanına mermiler ıslanmasın diye çocuğunun battaniyesini mermiler üzerine seren… Bu mücadeleye katkı sağlayan tüm Anadolu insanları gibi hava sıcaklığının eksi 35 derecelere kadar düştüğü Küre dağlarında çocuğunun donduğunu fark etmeyen ama taşıdığı askeri malzemeyi on sekiz günde Ankara’ya ulaştıran Şerife Bacı’yı ve Şerife bacıları, erkek kılığına girip aylarca Kuvayı Milliye’ye destek olan Halime çavuşu, 70’i aşkın yaşına rağmen sırtladığı top mermilerini İnebolu kayıklarından alıp kağnı arabalarına taşıyan Kadı Salih reisi, Atatürk’ün ‘’Gözüm cephede, kulağım İnebolu’da’’ diyerek yapılan sevkiyatın önemini vurguladığı, İnebolu kahramanlarını, bütün Kurtuluş Savaşı kahramanlarını, Cumhuriyeti kuranları ve kollayanları, Cumhuriyet Devrimlerini yaşama geçirenleri ve koruyanları, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşlarını Cumhuriyetin 100. yılında saygı ve minnetle anıyorum.